Pazarlama, oldukça hızlı ve hareketli bir dünyadır, bunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Hele de gelinen noktada bol şenlikli olduğunu 🙂
Yeni dünyanın yaklaşımları, bakış açıları ve yöntemleriyle epey renkli ve heyecanlı olduğunu.
Üstelik yüksek değişim hızına, günceli yakalamanın zorluğuna, her geçen gün daha da kızışan rekabeti ve artan hararetine rağmen bunun böyle olduğunu.
Peki tam olarak nedir pazarlama?
Malumunuz, günlük dilde sıkça ‘satış’ la karıştırılır.
Bu iki kavramın ayrımları herkesçe ne yazık ki tam olarak bilinmediğinden, birbirlerinin yerine özensizce kullanılırlar.
Durum bu olunca da, sıkça ‘Pazarlamacı giremez’ uyarısı çıkar karşımıza kapı üstlerinde.
Dilerseniz, bir örnekle netleşelim efendim.
Satışçı ürünü (ya da hizmeti) satar.
Ama pazarlamacı, toz ve gaz bulutundan başlar işe.
Pazar analizini yapar, tüketicinin istek ve ihtiyaçlarını tespit eder.
Ürün ya da hizmetin ne olacağına, nasıl olacağına, fiyatına, satış noktasına, ambalajına, logosuna, sloganına, reklamına, reklam müziğine, marka yüzüne, tüketiciyle iletişim stratejilerine, sosyal medya yönetimine, sponsorluklarına ve daha birçok unsuruna karar verir, gerçekleştirir. Üstelik bunların her birini ayrı bir araştırma, veri toplama, analiz süreçleri neticesinde ve doğrultusunda yapar.
Yani pazarlama satışın çok daha ötesinde, marka yönetimi dir.
Marka yönetimi de epey eğlencelidir.
Meselen insandır çünkü.
Ona bir şey anlatmaktır. Bir dünya yaratmaktır.
Bir marka oluşturmak, ona kimlik ve değer kazandırmak, tercih edilir kılmak, popüler yapmak, üzerine konuşturmak, bağlılık yaratmaktır.
Bir markanın yolculuğu, bir bebeğin doğup büyümesi gibi tam bir serüven ve heyecandır.
En azından bu benim için böyle. Diyebilirim ki, marka yönetiminden konuşunca, gözbebeklerim büyüyor, yutkunmayı unutuyorum 🙂
Herkese de tutkuyla yürüyeceği yollar diliyorum.
Görüşmek üzere !
Dr. Burçak Kayış
Bir yanıt bırakın