Deneyimsel Pazarlama

Deneyimsel Pazarlama

Deneyimsel pazarlama konuşalım bugün, çünkü..

Yaptığımız alışverişleri şöyle bir gözden geçirelim bakalım 🙂

Satın alma eylemlerimizin tamamı fiziksel ihtiyaçlarımız doğrultusunda mı gerçekleşiyor?

İyi hissetmek, keyifli bir gün geçirmek, çok sevdiğimiz ve bizi yansıttığını düşündüğümüz markanın kullanıcısı olma halini deneyimlemek ve sayabileceğimiz daha birçok neden değil mi bizi satın almaya teşvik eden?

Yani ‘Deneyim’ istiyoruz en temelde. Evet, evet, tam olarak ihtiyacımız bu.

Deneyim, bugünün pazarlama gerçeğinin ta kendisi esasen.

Çünkü güncel çerçevede pazarlanan şeyler, ürünler ve hizmetlerden ziyade, onların anlamları ve yaşattığı deneyimler haline gelmiş durumda.

Yani artık ürünleri ve hizmetleri değil, bizde bırakacakları hisleri, duyguları ve anıları satın alıyoruz diyebiliriz.

İşte deneyimsel pazarlamayı, geleneksel pazarlamadan ayıran temel fark da bu bakış açısı.

Deneyimsel pazarlama ya da deneyim pazarlaması kavramının zemini Pine ve Gilmore’a ait.

Onlar çalışmalarında deneyim ekonomisini anlattı ve artık değer ifade eden unsurun, emtiadan ürüne, sonra zaman içerisinde hizmete ve gelinen noktada deneyime evrildiğini söylediler.

Sonrasında birçok çalışma ve sayısız araştırma ile kavramın içi dolduruldu.

Deneyim türlerini, ürün deneyimi, hizmet deneyimi, alışveriş deneyimi,  tüketim deneyimi, müşteri deneyimi şeklinde sayabiliriz.

Örneğin, şık bir restorana gittiğimizde, satın aldığımız şey sadece yemek değil, orada yemek yemenin keyfi, güzel bir müzik, dekorasyon, ambiyans, manzara ve daha birçok şey.

Ya da kaliteli ve pahalı bir markanın bir ürününü satın aldığımızda, aslında sahip olmayı amaçladığımız, o markanın kullanıcısı olma hissi.

Dolayısıyla bugün tüm markalar tüketici için deneyim yaratmanın peşinde. Onlarda iz bırakacak, etkileyici deneyimler.

Kalite, tasarım, renk gibi unsurların aksine, eşsiz deneyimler taklit edilemez çünkü. Markalar için, rekabetten sıyrılmanın, fark edilmenin ve akılda kalmanın, geriye kalmış tek yolu bu.

Varıldığı takdirde en büyük faydayı getirecek nokta, tüketicinin markayla duygusal bağ kurmasını sağlamak temelde. Bunun için de onca seçenek arasından kendinizi fark ettirip, tüketici algısında özel kılmanız gerekiyor. Bu arada Aşk Markası Olabilmek – Lovemarks yazıma da göz atabilirsiniz.

Benzersiz ve olumlu hisler bırakacak deneyimlerin yaratılmaya çalışıldığı, tüketicinin mutluluğunun her şeyin belirleyicisi olarak tüm çabaların merkezinde yer aldığı bir çerçevede, değmeyin tüketicinin keyfine 🙂

Sevgiler,

Dr. Burçak Kayış

 

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*